buyukcanlar
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

buyukcanlar


 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Masaldaki Sen;Sen/De-Ki Masal

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Site Yoneticisi
Site Yoneticisi
Admin


Mesaj Sayısı : 61
Kayıt tarihi : 28/06/08
Yaş : 30
Nerden : manisa

Masaldaki Sen;Sen/De-Ki Masal Empty
MesajKonu: Masaldaki Sen;Sen/De-Ki Masal   Masaldaki Sen;Sen/De-Ki Masal Icon_minitimePaz Haz. 29, 2008 4:13 am

Her aşkın kendi masalı vardır. Sevgililer beklenmedik yıkımlara karşı amansız bir direnişi sürdürürlerken yaşadıkları çatışmalardan bunaldıkları anlarda bu masallarda yitip giderler. Kurdukları hayal ülkelerde hiçbir toplum bu onurlu insanlara sevmeyi yasaklayamaz. Onları kimse bil(e)medi şimdiye kadar. En çok bildiklerini sandıklarında bile onlar topluma aykırılıklarda buldular doğru kimliklerini. Kayıtlara düşülen notlar acemi bir yazıcının kırık harfleri olmaktan öte gidemedi. Destanlarını kimse yazamadı bu yüzden de. Bundandır, aşkın yazılı tarihi yoktur. Aşkların kendine özgülüğünde başka bir seçenek tanınmadı kimseye. Bu aşkın da bir masalı olmalıydı, elbette vardı... Kırık, belki daha çok yaşanmamışlıkların yaşanır kılınması için tek yüreğin yetmediğinin hüzünlü masalıydı bu. Söylenen her söz, kıyıya vuran deniz yıldızlarının yeniden kendi doğasına kazandırılması için verilmiş umutsuz bir çabaydı en çok. Yazılmasa, kimse bir şey bilmeyecekti. Yazıldı, kim ne anladı, sorulmayacaktır. Âşığın sevmelere doyamadığı sevgili, Denizkızı’ymış yosun kokan, burcu burcu. Yakamoz parıltılarına aksi düşünce danseden sularda bin anlam birikirmiş de aşkı anlatırmış yürek işçilerine. Kirpiklerinin herbirine birer karanfil goncası asılırmış korkusuzca gülümseyeceği günde açmak için. Uzun boyuna çok yakışan peleriniyle dolaşırmış, yürüdükçe denizler onu selâmlamak için suyun her rengini denermiş. Günler birbirini kovalamış; Denizkızı serpildikçe güzelleşmiş, güzelleştikçe serpilmiş, bakmalara doyum olmayan bir sevgili olmuş kaçamak hayallerde. Ülkenin bütün kızlarını kıskandıran bir ateş parçasıymış da bastığı her yerde iz bırakırmış yürek yangınlarından. Güzellik, Denizkızı’nın sulara yansıyan aksinden esinlenerek yeniden tanımlanır olmuş fermanlar üzre. Yeryüzündeki bütün canlılar ezbere bilirlermiş bu tanımı da sorulunca susmak gelenek olduğundandır, Denizkızı, ülkenin her yerinde gizem üretir olmuş kendiliğinden. Denizkızı’ndaki bu başkalığı kimse çözememiş bu yüzden. Çözdüğünü sananlarsa günlerce alay konusu olmuş bütün ülkede, insanları gülümseten. Nicesi Denizkızı’nın günlerce evden çıkmasını beklemiş buz kesen gecelerde. Bir kez görüp sevdalısı olmak için yarışanların çoğu onun direnişine boyun eğip gitmişler de onun beklediği bir türlü gelmemiş hiç bilmediği yollardan. Peşinde dolaşan seçkin delikanlıların sözlerine inanmayacak kadar kendisiymiş. Onların her sözünü çukurluklardaki su birikintileri kadar sığ bulurmuş. Âşığının Denizkızı’yla tanışmasıysa, bir güz mevsiminde kirpiğine düşen yağmur tanesi gibi apansız olmuş. Birbirlerinin sesini o akşam ilk kez duyduklarını bilmeseler, binlerce yıldır tanıştıklarına kolayca yemin edebilirlermiş. Denizkızı tane tane konuşurken, âşığını direnme şansı bırakmadan teslim almış; ki zaten âşık, o geceden sonra hiç sarsılmadan bir ömür seveceği Denizkızı için böyle bir teslimiyete çoktan gönüllüymüş; içinde biriken kahır adına ne varsa boşalıp gitmesindendir, konuşamamış yüreğince. Her buluşmalarında ilk tanışmalarının sarsıntısını atlatıp yakınlaştıkça sevgiler büyütmüşler kimselere diyemedikleri. Günler birbirini kovalamış, Denizkızı âşığının yüzüne tuttuğu aynalarda kendini tek kişilik gördüğünü uzun süre saklamış içinde. Artık itiraf vaktinin geldiğini düşünüp, geçmişinde kalan unutulmamış bir aşkın tortusunu taşıdığını söylediğinde âşık her şeyi anlamış. İçi burkulmuş, susmuş. Konuşsa, aşk adına biriktirdiği ne varsa bir sağanak gibi boğazına aktıktan sonra kitlenip kalacağını, günler boyu sancı üreteceğini biliyormuş. Ayrılığı denemeye karar vermişler... Koptuklarını sandıklarında bu ayrılık denemesinde birbirlerini biriktirmişler yaşamın vadettiği bir günde yine buluştuklarında söyleyecek sözleri kalsın için dillerinde. Kiminde bir şarkı olmuşlar, notalarını kimse çözememiş; şiir olmuşlar, kimse ezberleyememiş. Onlar için kim ne söylese yanılırmış, onlarsa yaşanmamış sevgilerde birbirlerinin usuna düşermiş... Aradan aylar geçmiş. Denizkızı âşığını özlemiş. Ona haber ulaştırmak için kaç zaman yollar aramış, buldukça kendine gerekçeler üretmiş. Âşık da farklı değilmiş. Belki ortak yönelişleri en çok buymuş. Sonunda bir kez daha buluştuklarında birbirlerinin sesini kolayca tanımışlar. Aralarında hiç eskimeyen ama adını koyamadıkları bir gizin etkisiyle büyülenmiş gibi kalakalmışlar. Denizkızı dayanamamış, âşığının aşkı hakettiğini bildiğindendir, ona bir umut vermeyi uygun görmüş. Demiş ki: “Üç vakte kadar yedi ayrı iklim dolaşıp birbirine hiç benzemeyen ama benim gülüşüme benzeyen yedi ayrı gülüş getireceksin. Değilse, vazgeçeceksin benden.” Birbirine hiç benzemeyen ama yine de sevgilinin gülüşüne benzeyen yedi ayrı gülüş... Âşık hiç düşünmeden kabul etmiş bu koşulu; kaç zamandır beklediği kavuşma hayalinin gerçeğe dönüşme olasılığı onu o kadar sarsmış ki bu koşuldaki hileyi anlayamamış. Dolaşır olmuş bilmediği ülkeleri. Ne zorluklar görmüş, hiçbirine aldırmayacak kadar inanmış kavuşma gününe. Yorulduğunda dinlenmeyi bile Denizkızı’nın hayaline ihanet saymış. Zamanla yarıştığını bir an bile usundan çıkarmamış. Bazan üşümüş, Denizkızı’nın hayaliyle ısınmış; bazan çöller aşmış, ama susuzluğu Denizkızı’na susuzluğundan büyük olmadığı için bunu da zorlanmadan atlatabilmiş. Sonunda yedi ayrı iklimin herbirinden birer gülüş getirmiş, sevdiğinin gülüşüne benzediğini düşündüğü... Artık aşkla ödüllendirileceğine inanarak Denizkızı’nın karşısına çıkmış. Denizkızı, her zamankinden daha güzel görünmüş gözüne. Kendisine çok yakışan kırmızı pelerininin üzerine düşen dalgalı saçları, baktığı her nesneyi kolayca eritebilen ve benzeri görülmemiş güzellikteki gözleri, ince, uzun parmaklarının arasında ustalıkla tuttuğu kristal asasıyla bir ömre bedelmiş. Oturduğu yerden hafifçe doğrularak selâmlamış âşığı; bir süre tepeden-tırnaga süzmüş, kaşlarını çatmış, “Olmadı!” demiş, “Kimsenin gülüşünün benim gülüşüme benzemeyeceğini başında söyleseydin boşuna yorulmayacaktın. Ama madem ki bu kadar yoruldun, canını ortaya koydun, kan-ter içinde kalıp huzuruma geldin, sana bir şans daha vermek şanımdandır. Beni en iyi gördüğün yöne bak şimdi. Doğru yöndeysen, tamamdır...” Âşık ezbere bildiği her şeyi unutmuş sevdiğini kazanmanın coşkusuna karışan yitirme korkusuyla. Sarsıldığını ne kadar saklasa da onu görenler her şeyi kolayca anlayabiliyorlarmış. Denizkızı gülümsemiş âşığının karşısındaki korumasızlığını görünce. Kendisi için gözünü kırpmadan can vereceğini bildiği cesur bir insan böyle bir anda nasıl bu kadar kendinden geçmiş ve darmadağın olabilirdi? Şaşırmış, ama hiçbir şey sormadan onu izlemeyi sürdürmüş bir süre. Âşık, yüzünü sevgiliye dönüp, “İşte!” demiş, “Çiçek yüzünü en iyi buradan görebiliyorum.” Deniz kızı yine gülümsemiş, “Seni anlayamıyorum,” demiş, “Neden bu kadar şaşırmaktasın? Hani aynaya baktığında beni görürdün sen? Bakışlarındaki derinlikte kendimi bulmasaydım bu yanılgını asla bağışlamazdım. Sana son bir şans vereceğim, başka olmayacak. Bu şansını iyi kullan...” Denizkızı, bakışlarını gökyüzüne çevirmiş, “Bütün yıldızları yeryüzüne indireceksin, Her gün yüzlerce yıldızdan taç yapacaksın saçlarıma. Bunu başarırsan seninim, değilse artık karşıma bile çıkma,” demiş. Âşık bu koşuldaki hileyi sezmiş, öngörülenlere ulaşamayacağını bildiğinden de hiç oralı olmamış. Sevgilinin gitme vaktiyse, elbette giderdi, bilirmiş bunu. Son bir kez bakmış Denizkızı’nın gözlerine... “Kim kazandı, kim yitirdi. Bunu anladığında bil ki ulaşamayacağın her yerde ben olacağım,” demiş, içi burkularak. Ömrünün o ânına kadar yaşadığı ne varsa boğazında düğümlenip kalmış. Söylenmemiş sözler yürek ağrısına dönüşünce başını önüne eğmiş. Yutkunmuş, susmuş ve bir daha konuştuğunu gören olmamış. O günden beri, adını kimseye söylemeyen bir çocuk ağlarmış Denizkızı’nın gittiği saatlerde. Neden bu kadar içlendiğini kimsecikler bilemezmiş. Avcunda sıkıca tutarak sakladığını gören olmamış.

KENAN KALECIKLI
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://buyukcanlar.yetkinforum.com
 
Masaldaki Sen;Sen/De-Ki Masal
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
buyukcanlar :: Aşk :: Aşk'a DaiR-
Buraya geçin: